Habermas’ın özel mülkiyet, devlet ve kamu ayrışmasının sorgulandığı, modernizmin yapıt, mekan ve izleyici üçgeninin hiyerarşik ve belirlenmiş yapısına karşın; etkileşimin, anlam ve bağlamın bizzat mekan ve izleyicinin aktivasyonu üzerinden gerçekleştiği bir Kamusal Alan tarifi, bugün, hem sanatçıların hem küratörlerin hem de sanat kuramcılarının odaklandığı bir güncel sanat sorunsalı olarak karşımıza çıkıyor.
Peki bu Kamusal Alan’ın sınırları nedir? Bir üretim alanı olarak Kamusal Alan’ı, müze ve galerilerin ötesinde çatışmanın, istikrarsızlığın, bölünme ve çoğalmanın demokratikleşme bağlamında ilişkiselliğin zeminini oluşturan, Bourdieu ve Haacke’nin ‘savaş meydanı’ olarak nitelendirdiği ve bu terimi diğer tüm pratiklerle ilişki kuran çok-geçişli bir alan olarak tarif edebiliriz. Bu alan, bünyesinde tüm alternatif kaynakları, sokak kültürünü, yayıncılığı, televizyonu ve bu bağlamda kendi mecrası içinde yeniden anlam kazanan tüm disiplinlerarası yapıları barındıran çokdisiplinli bir oluşuma işaret etmektedir.
Video sanatının bugün her ne kadar popüler ve kaçınılmaz biçimde alınıp satılabilir bir mediuma dönüştüğünü kabul etsek de, burjuva davranışının üretim sistematiğinin ve sonrasında avangard sanatın temsil değerlerinin ötesinde, 90’ların ‘çağdaş sanat’ının sıklıkla kullandığı bir medium olarak video, bugün kamusal alan bağlamında yeni öneriler geliştirebilecek bir ara-yüz niteliğinde. Video sanatının bugünün tüketim ve piyasa kültürü içinde nasıl alternatif bir dil oluşturabileceğine dair problematik, bakışımızı kamusal alana kaydırarak yeni Videoist gösteriminin çıkış noktasını oluşturuyor.
İzleyiciyi bir seyirci olmanın ötesinde dikizleyen, tanıklık eden, olay’a dahil edilen bir katılımcı olarak dönüştüren, kimliği kasten belirsiz kılınmaya müsait bir yapı olarak video, kültür endüstrisinin özneleri tüketiciye dönüştürdüğü yapıya alternatif bir alan olarak yeniden kurgulanabilir mi?
Yalnızca bir toplu gösterim ve genel üretim konjöktörüne spot yakmaktan öte, tıpkı Unplugged sergisinde olduğu gibi hem köktenci bir bakışla video sanatının yapıtaşlarını analiz eden hem de bir önerme olarak video sanatını bir sorunlar ağı olarak yeniden öneren Videoist, Kamusal Alan’ı bir sergi/gösterim başlığı olarak değil mikrotopik bir araştırma alanı olarak ele alıyor. Diğer bir deyişle çerçeveyi daraltıyor ve ekran, kadraj, kadraj-dışı kavramlarını ve bu kavramların uzamsal bağlamıyla Kamusal Alan’ın izleyiciyle kurduğu ilişkisel bağlam arasında bir kesişim alanı oluşturmayı hedefliyor.
Öncelikle sinematografik bir unsur olarak kadraj ve ekran disiplinlerarası bir medium olarak video sanatı açısından dönüştürülmeye açık kavramlar olarak karşımıza çıkıyor. Bazin’in deyimiyle; ekran, sınırları görüntünün çerçevesi değil gerçekliğin bir bölümünü gösteren bir alandır ve çerçevenin merkezciliğine karşın ekran merkezkaçtır. Kadrajın/çerçevenin belli sınırları gösteren bir alan olduğunu düşünürsek, ekranın kapsadığı alanı da kadrajın içinde olan ve dışında devam eden çok daha geniş perspektifli bir gerçekliğin/varoluşun temsili olarak düşünebiliriz.
Ekran dahilinde ve dışında yeralan bu hayalet alanın her ne kadar sinematografik bir alan olduğunu düşünsek de, bu alanı fotoğraf ya da resim sanatında da görmemiz mümkündür, tıpkı Velazquez’in Las Meninas’ındaki kadraj-dışı durumun ekran-dışı duruma tekabül ediyor oluşu gibi. Kadraj ve temsilin sönüşü (fading) olarak hayalet bir bakışa referans veren dekadraj, bakış yönünün kayması ile varolan muallak bir alan olmanın dışında saklı olana, görünmeyene dair gizil bir alandır. Bu alanı kavramsallaştırmak; Deleuze’cu bir bakışla görüş açısının radikal tuhaflığı ve çerçevelemenin hem grafik hem de anlam olarak sapması Kamusal Alan’a dair pratikleri görüş alanı içinde ve ötesinde yeniden okumamızı zorunlu kılmaktadır. Dekadrajın çoğaltıcı, yeni düzenlemeler üretici yapısı ile Kamusal Alanın kapsama alanı ve pratiklerinin sunduğu sonsuz olanaklar arasındaki ilişkisel yapı Videoist’in bu yeni gösteriminde mercek altına yatırılıyor.
Çağrı Saray, 2010
(bnz: Pascal Bonitzer, Kör Alan ve Dekadrajlar)